2050 Net Sıfır Yolunda Türkiye’nin Enerji Stratejileri
2050 net sıfır emisyon hedefi artık küresel bir taahhüt değil, ekosistemlerin devamlılığını sağlamak için bir zorunluluktur. Fosil yakıtlara dayalı enerji sistemleri iklim krizini derinleştirirken, aynı zamanda ekonomik bağımlılık ve enerji güvenliği riskleri yaratmaktadır. Enerji dönüşümü sadece iklimle mücadele değil; aynı zamanda ekonomik dayanıklılık, toplumsal refah ve teknolojik rekabet gücü meselesidir. Türkiye için ise 2053 net sıfır hedefi hem iklimsel bir zorunluluk hem de stratejik bir fırsattır. Türkiye enerjide dışa bağımlı bir ülke olduğu için dış ticaret açığının büyük kısmı enerji kaynaklıdır. Bu yüzden enerji dönüşümü Türkiye için bir fırsat olarak görülmelidir.
2050 net sıfır hedefine ulaşmak için enerji stratejilerinde dört ana odak alanını öne çıkarmaktadır:
- Enerji verimliliği ile talebi azaltmak
- Yenilenebilir enerji ve elektrifikasyon yoluyla enerji dönüşümünü hızlandırmak
- Karbonsuzlaştırılması güç sektörlerde alternatif yakıtlar kullanmak ve/veya karbon yakalama teknolojilerini uygulamak
- Kaçınılmaz emisyonları doğa bazlı çözümler ve karbon dengeleme mekanizmalarıyla nötrlemek
Enerji dönüşümü için elektrifikasyon, yenilenebilir enerji, nükleer teknolojiler, yeşil hidrojen ve enerji depolama yatırımlarının rolü kritiktir. Özellikle sanayi kuruluşlarında kısa vadede alınması gereken ilk aksiyon enerji verimliliğini arttırmak olmalıdır. Üretilmeyen enerji, en temiz enerjidir. Elektrifikasyonun artması, dijitalleşme ve verimli sistemlerin kullanılması ile birlikte ekipmanlarda enerji talebinde azaltım sağlanacaktır. Elektrifikasyon sonucu ortaya çıkan elektrik enerjisi talebini yenilenebilir kaynaklardan karşılamak önemli olup, fosil kaynaklardan sağlanması durumunda emisyonları arttırması kaçınılmazdır.
2024 yılında dünyada toplam enerji talebi %2,2 artarken, elektrik talebi %4,3 oranında artmış göstermiştir. Elektrik talebindeki yükseliş, elektrik yoğun cihazların (klima vb.) artışı, elektrik yoğun üretim, dijitalleşme, veri merkezleri ve yapay zekâ ile elektrifikasyonun yaygınlaşmasından kaynaklanmıştır. Talepteki bu artışın %38’i yenilenebilir kaynaklardan sağlanmıştır. Dünyada güneş enerjisi kurulu güç kapasitesinin %60 oran ile en büyük paya sahip ülkesi Çin’dir ve her geçen gün yenilenebilir enerji kapasitesini arttırmaktadır. Özellikle son yıllarda gelişen teknolojiler sayesinde PV panellerinin maliyetleri oldukça düşmüş ve fosil yakıtlara göre rekabetçi hale gelmiştir. Teknolojinin gelişmesiyle yenilebilir enerji maliyetlerinin düşmesi enerji dönüşüm sürecini hızlandırmaktadır.
Şekil 1. 2024 Yılı Küresel Enerji Talep Artışı (Kaynak: IEA, Global Energy Review 2025)
Türkiye’de 2024 yılında elektrik üretimimizin, %35,2’si kömürden, %18,9’u doğal gazdan, %21,5’i hidrolik enerjiden, %10,5’i rüzgârdan, %7,5’i güneşten, %3,2’si jeotermal enerjiden ve %3,2’si diğer kaynaklardan elde edilmiştir (Kaynak: T.C. Enerji Bakanlığı). Türkiye’nin güneş enerjisi kurulu gücü ise 2024 yılı sonu itibarıyla 19 GW değerini aşmıştır. Maliyetlerin düşmesiyle birlikte güneş ve rüzgâr enerjisi kurulu gücünün 2035 yılında yaklaşık 4 katına çıkarılması planlanmakta ve bu sayede dış ticaret açığının azalması beklenmektedir. Enerji talebindeki artışa bağlı olarak yenilenebilir kapasitenin büyümesi, aynı zamanda şebeke altyapısına yönelik yatırımların da eş zamanlı olarak artırılmasını gerektirmektedir.
Tablo 1. Türkiye’nin Enerji Endüstrisi Sektörü Hedefleri (Kaynak: T.C. İklim Değişikliği Başkanlığı)

Özellikle yenilenebilir enerji üretiminin artması sonucu enerji depolama sistemlerinin kullanımı bir zorunluluk haline gelmiştir. Bununla birlikte, elektrikli araçlara geçiş süreci batarya teknolojilerinin yaygınlaşmasını hızlandırmaktadır. Ancak mevcut bataryalarda yaygın olarak kullanılan lityum elementinin sınırlı rezervleri, gelecekte arz riskleri yaratabileceğinden, sodyum-iyon gibi alternatif batarya teknolojilerinin geliştirilmesini uzun vadeli stratejilerin ayrılmaz bir parçası haline gelmektedir.
Küçük modüler reaktörler (SMR), düşük maliyetli ve esnek yapıları sayesinde özellikle bölgesel enerji arz güvenliğinin sağlanmasında uzun vadede önemli bir rol üstlenecektir. Öte yandan, füzyon teknolojileri ticari ölçeğe ulaştığında karbon nötr ve yüksek kapasiteli bir enerji kaynağı olarak enerji sistemlerinde devrim yaratma potansiyeline sahiptir. Bu iki teknolojinin gelişimi, yenilenebilir kaynakların dalgalı üretimini dengelemede ve uzun vadeli enerji arzını garanti altına almada kritik katkılar sunacaktır.
Hidrojen, özellikle elektrifikasyonun teknik olarak mümkün olmadığı endüstriyel proseslerde fosil yakıtların yerine uzun vadede kullanılabilecek stratejik bir enerji taşıyıcısı olarak öne çıkmaktadır. Hidrojen, düşük moleküler ağırlığa sahip olup doğalgaza kıyasla yüksek derecede difüzivite göstermektedir. Buna rağmen uygun koşullarda depolanabilmesi, hidrojeni cazip bir alternatif haline getirirken, mevcut teknolojilerdeki yüksek maliyetler kullanımını sınırlamaktadır. Elektrolizör teknolojilerinin gelişmesi ve enerji verimliliğinin artmasıyla birlikte, gelecekte yeşil hidrojenin daha yaygın bir enerji çözümü haline gelmesi beklenmektedir. Hidrojenin depolama ve taşınabilirlik zorluklarını aşmak amacıyla amonyak gibi türevlerine dönüştürülmesi gibi alternatif teknolojiler üzerine de çalışılmaktadır. Ayrıca elektrikli araçların alternatifi olarak, hidrojenin teknik zorlukları (düşük yoğunluk, yanma kontrolü zorluğu, yüksek sıcaklık vb.) aşılarak hidrojen içten yanmalı motor teknolojileri de geliştirilmektedir.
Biyokütle, biyogaz ve biyodizel gibi biyo-kökenli yakıtlar da enerji dönüşümünde kritik rol oynamaktadır. Türkiye’nin tarımsal üretim kapasitesi ve atık potansiyeli bu alanda stratejik bir avantaj sağlamaktadır. Tarımsal atıkların biyogaz üretiminde, atık yağların biyodizel üretiminde değerlendirilmesi hem karbon emisyonlarını azaltmakta hem de kırsal ekonomilere yeni gelir kaynakları yaratmaktadır.
Şekil 1. Net Sıfır Emisyon (NZE) Senaryosunda Toplam Enerji Arzı (Kaynak: IEA, Net Zero by 2050)
Net sıfır hedefine ulaşmak, yalnızca iklim değişikliği ile mücadele süreci değil; aynı zamanda ekonomik kalkınma modellerini ve toplumsal yapıları dönüştüren bütüncül bir süreçtir. Türkiye’nin 2053 net sıfır vizyonu, dışa bağımlılığın azaltılması, enerji güvenliğinin sağlanması ve sürdürülebilir büyümenin desteklenmesi açısından tarihi bir fırsat sunmaktadır. Bu hedefe ulaşmak için enerji verimlilik yatırımları, yenilenebilir kapasite artışı, şebeke altyapısının güçlendirilmesi, alternatif yakıtlara geçiş ve yeni nesil teknolojilerin hayata geçirilmesi kritik öneme sahiptir. Başarılı bir enerji dönüşümü, Türkiye’nin hem ekosistemlerini korumasını hem de küresel enerji arenasında rekabet gücünü artırmasını sağlayacaktır.
Metsims olarak bu dönüşüm sürecinde kurumlara her aşamada ihtiyaç duydukları desteği sunarak, sürdürülebilirlik yolculuklarına katkı sağlıyoruz.
Metsims Sustainability Consulting Kıdemli Sürdürülebilirlik Danışmanı
Bir yanıt yazın