Sürdürülebilirlik Uygulamalarının Sosyal Medyada Doğru Konumlandırması

Sürdürülebilirlik artık yalnızca çevresel bir sorumluluk alanı değil; ekonomik istikrarı, toplumu ve etik yönetimi kapsayan bütüncül bir anlayış hâline geldi. Bu dönüşümle birlikte, kurumların yalnızca sürdürülebilirlik projeleri üretmesi yeterli olmuyor, aynı zamanda bu projeleri nasıl yönettikleri ve kamuoyuna nasıl aktardıkları da stratejik bir önem taşıyor. Kurumların sosyal medya gibi yüksek görünürlüğe sahip mecralarda bu süreci nasıl konumlandırdıkları ise artık temel bir iletişim sorusu olarak öne çıkıyor.

Sosyal medyada sürdürülebilirlik hakkında etkili iletişim kurmak, yalnızca dikkat çekici görsellerle değil, samimi ve tutarlı bir duruşla mümkün olabilir. Bugün kurumların önündeki en büyük sınavlardan biri, sürdürülebilirlik kavramını bir “trend” olarak değil, kurum kültürünün ayrılmaz bir parçası olarak gösterebilmek. Bu noktada sürdürülebilirlik iletişimi, yalnızca bir departmanın görevi olmaktan çıkıyor ve kurumun tüm yapısına yayılan stratejik bir süreç hâline geliyor.

Sürdürülebilirlik İletişimi Kurum İçinde Nerede Konumlanmalı?

Sürdürülebilirlik iletişimi, bir kurumun yalnızca dışa dönük mesajlarını değil aynı zamanda iç yapılanmasını da yansıtan stratejik bir unsurdur. Bu iletişimi yalnızca kurumsal iletişim departmanının görevi olarak görmek eksikliklere yol açabilir. İnsan kaynaklarından Ar-Ge’ye, pazarlamadan üst yönetime kadar tüm birimlerin bu sürece ortak olması gerekir. Sürdürülebilirlik iletişimi, yalnızca bir kampanya değil; sosyal, çevresel ve ekonomik boyutları bir araya getiren bütünsel bir yönetişim anlayışıdır.

Sürdürülebilirlik konusu bir rapordan, projeden ya da ürün özelliğinden ibaret değildir. Doğru ve samimi bir dille aktarıldığında bir kurumun karakterini, vizyonunu ve toplumla kurduğu ilişkiyi şekillendirebilir. Bu bağlamda sosyal medya, kurumların bu ilişkileri güçlendirebileceği en etkili platformlardan biridir. Ancak burada da dikkat edilmesi gereken nokta, verilen mesajların kurumun sürdürülebilirlik politikalarıyla tutarlı ve samimi olmasıdır. Aksi hâlde, iletişim etkisini yitirir ve güven sorunu doğar.

Sürdürülebilirlik iletişiminin etkili olabilmesi için dikkat edilmesi gereken beş temel unsur:

Planlama:Sürdürülebilirlik iletişimi, günlük içeriklerden öteye geçmeli ve hedef kitleler için anlamlı, uzun vadeli stratejiler üzerine kurulmalıdır.

Şeffaflık:Ne söylendiği kadar, neyin gerçekten yapıldığı da önemlidir. Kurumlar, başarılarını paylaşırken eksiklerini saklamak için ekstra bir çaba içerisine girmemelidir.

Hesap Verebilirlik: Geçmiş performans kadar gelecek hedefleri de net olmalı, tüm iletişim veriye dayalı ve ölçülebilir olmalıdır.

İş Birliği:Sürdürülebilirlik yolculuğu, kurumun tek başına çıktığı bir yol değildir. İç ve dış paydaşlarla kurulan iş birlikleri bu süreci güçlendirir.

Sorumluluk:Kurumun her bir paydaşı bu sürecin bir parçasıdır. Roller net tanımlanmalı, herkesin sorumluluğu ve katkısı görünür kılınmalıdır.

Sürdürülebilirlikte İletişimin Gücü: Samimiyet mi, Süsleme mi?

Sürdürülebilirlik artık yalnızca bir kurumsal sorumluluk değil; markaların toplumla kurduğu ilişkinin merkezinde yer alıyor. Ancak bu ilişkinin sağlam kalabilmesi, güven ve şeffaflık gibi temel ilkelere bağlı. Aksi hâlde, sürdürülebilirlik söylemleri kısa sürede sorgulanan birer pazarlama stratejisine dönüşebiliyor.

Özellikle sosyal medyada yapılan sürdürülebilirlik paylaşımlarında kullanılan dil ve ton büyük önem taşıyor. Samimiyetten uzak, yüzeysel ya da aşırı kurumsal ifadeler markaları kolaylıkla “greenwashing” (yeşil aklama) eleştirilerinin hedefi hâline getirebiliyor. Ne kadar etkileyici cümleler kurulursa kurulsun, verilen mesaj ne kadar renkli süslenirse süslensin eğer altı dolu değilse bu algının önüne geçmek mümkün olmuyor.

Güven kazanmak için önce içten olmak, sonra da bu içtenliği tutarlı ve şeffaf biçimde paylaşmak şart.

Peki, samimiyet nasıl inşa edilir?

  • Şirketlerin kendi gerçekliğini olduğu gibi yansıtması güven ve samimiyet oluşturma konusunda büyük bir önem taşıyor. İyi yönler paylaşılırken eksik noktalar varsa onları paylaşmaktan da çekinmemek gerekiyor. Her kurumun sürdürülebilirlik yolculuğu bir öğrenme süreci barındırır ve bu süreci şeffaf bir biçimde aktarmak güven inşa etmenin yollarından biridir.
  • Sadece yapılması hedeflenen projeler değil, bu projeyi gerçekleştirirken atılacak adımları paylaşmakta da fayda bulunuyor. Genel geçer söylemler yerine yol haritaları, zaman çizelgeleri ve somut adımlar daha fazla değer görüyor. Bu hem paydaşlara hem de kamuoyuna sürdürülebilirlik konusundaki duyarlılığı göstermekte etkili bir adım olarak öne çıkıyor.
  • Kullanılan dil, iletişimin gücünü belirler. Kurumsallıktan uzak, mesafeli ve teknik terimlerle dolu bir dil yerine; herkesin anlayabileceği, sade, samimi ve sıcak bir anlatım tercih edilmeli. Bu sayede sürdürülebilirlik sadece konunun uzmanlarının değil, herkesin konuşabileceği bir konu hâline gelir.
  • Etkili bir sürdürülebilirlik iletişimi için önce kurum içindeki farkındalığı artırmak gerekir. İç süreçlerde bu bilinci oluşturmadan dışarıya verilen mesajlar yüzeysel kalmaya mahkumdur. Bu nedenle iletişim stratejileri içten dışa kurgulanmalı, kurumlar öncelikle kendi çalışanlarını bu yolculuğun bir parçası haline getirmelidir.

Ece Var

Corporate Communication Specialist at Metsims Sustainability Consulting

Bu gönderiyi paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Phone
Whatsapp